Mevsim geçişlerinde yaşadığım baş ağrılarını, üç beş senede bir ıhlamur ve reçetesiz de satılabilen soğuk algınlığı ilaçları ile atlatılabilen rahatsızlıklarımı saymazsak çok sağlıklı bir adam olduğumu söylemekten çekinmem. Sünnet olmak dışında hiçbir operasyon geçirmedim. Yaşımı hesaba katarsak, diş bile çektirmediğimi söylemekten gurur duyarım. Altı ayda bir genel kontrollerimi tüm detayları ile yaptırır, vitamin takviyelerimi alır, …
İnsanın haklı olduğuna herkesi ikna etmek gibi bir hevesi oluyor. Benim de vardı. Çok haklıydım. Haksızlığa uğramıştım, mağdurdum ben, hak etmiyordum bu olanları. Bir paragraftan ne kadar çok hak aranabilirse, göze, kulağa ne kadar çok sokulabilirse o kadar işte. Tanıdığım, tanımadığım herkese lafı döndürüp, dolaştırıp yaşadıklarımı anlattığım o günleri hatırladıkça şimdi çok gülüyorum. Utanıyorum da, …
Bilmediğin bir şehirde ev aramak, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Gerçi develer hendekten nasıl atlar o konuda da bir fikrim yok da, lafın gelişi işte. Ufacık bir Anadolu kentine atandığımı duyduğumda önce haritada yerini aradım. Ankara’ya yakın, İstanbul’a çok uzak, havaalanı da yok, bak tren var ama gibi neticeler çıkarttık. Nasıl olacaktı? Hiç kimseyi tanımadığım, …
Salı sabahı bir işgüzarlık edip pazara gitmek istedim. Taze ıspanak, sulu portakal çekti canım. Usuldan yürürüm, pazarcılar ile yarenlik ederim diye düşündüm. Konuşmak istiyor insan, birilerini dinlemek, hatta dokunmak istiyor; bir meyveye, belki paraya. Çünkü alışkanlık… Henüz Kalaycı yokuşuna gelmeden, nefesimin yetmediğini, esen rüzgârın terlemiş sırtıma soğuk bir el gibi indiğini hissettim. Enseme vuran ağrıyı …
Ayağının altında dolanan kediyi ittirip, etrafı seyre koyulduğunda, saat üçe çeyrek vardı. Bu kadar erken geldiği için hayıflandı. ‘’ Hevesli gibi ‘’ diye söylendi kendi kendine. Gelip geçen kızların popolarına baktı, ikinci bardak çayını söyledi, hafifçe geğirdi. Nihayet uzaktan göründü Mine. Buradayım der gibi, elini kaldırdı. Aklı sıra kendini ağırdan satacak haspam dedi, sadece …
Fabrikada paydos zili çaldığında, her zamankinden farklı bir telaşı vardı Binnaz’ın. Heyecanını kimseye belli etmeden çıkarttı önlüğünü, alelacele kilitledi dolabını, kolundaki saatine baktı, daha Ali’nin gelmesine yarım saat vardı. Yokuş aşağı inmeye karar verdi, yolda yakalardı nasıl olsa. Tekrar tekrar baktı saatine, bugün kim bilir kaçıncı kez bakıyordu? Bir vesvese çöktü içine, kızlar anlamış mıdır …
İç Anadolu’nun ortancası bizim memleket değildir aslında, biz güneye daha yakınız. Fakat ne hikmettir bilinmez, bizim şehrimizde her şey orta karardı o zamanlar. Belki de, sadece benim çevrem öyleydi de, tüm vilayetin adına konuşuyorumdur. Neticede üzerinden çok zaman geçti. Tüm evlerin birbirine benzediği, zengin ile fakirin eşya, kıyafet gibi kavramlar ile ayrılamadığı yıllardı. Annelerin hemen …
-Kaça geçtin sen? -Geçtin mi sınıfı? -Kaça gideceksin bu sene? – Nasıl Karne? Kaça geçtin ben? Geçemedim ki, neden geçemedim? Nasıl geçemedim? Niye geçemedim? On yaşında başlayan bir karabasan, on yıllarca sürer mi? Çoluk çocuğa karışmış, yetmemiş torunları bile olmuş, emekli matematik öğretmeni. Onca insan tanımış, sayısını bilmediği kadar çok kere karne vermiş, yazılı kağıdı …
Sınıfın içindeki uğultulu seslerden, kapının tıklandığını duyamayan öğretmenimiz, karşısında müdür beyi gördüğünde biraz mahcup oldu sanırım. Aklımda öyle kalmış. Müdür Bey ve yanındaki öğretmen, bu sınıfın hali ne der gibi yargılayan gözlerle süzmüşlerdi her birimizi. Adem Bey, öğretmenimiz; hiçbir öğrencisine sesini dahi yükseltmeyen, en öfkeli anında bile sizi gidi haytalar demekle yetinen çok yüce gönüllü …
Babam alış veriş filesini annemin eline tutuşturuken, belli belirsiz gülümseyerek,’’ gözün aydın, geliyor yakında geliyor koltuk takımların’’ demişti. Ahh anneciğim, ağlamakla gülmek arasında, dudaklarını ısıra ısıra bir hal olmuştu. Çiçekli mutfak önlüğünün uçlarını büke büke, biraz mahcup ne çok soru sormuştu babama. Demek ki babacığım o gün, iyi gününde olacak ki, tüm sorulara biraz bıkkın …